Nasıl da özenirdim martılara
eylül sabahlarında
dilimde tanımadığım şairlerin dizeleriyle
kaybolurken sahilde
küle batırılmış tenlerinde
yağmur kokusu
bulutların makyajı akarken içime
yüzümü yıkıyordum ayrılıkla
yolların saçlarına yapraklar yapışıyor
karıştırıyorum geceyi
suskunluğun ertesinde ufka dalıyorum
kumsalda deniz iyot karıştırıyor ruhuma
kendime ayaklanıp
zamanın diğer yarısına
seninle başlıyorum
izi bulunmayan bir hasret kalıyor bana
ucu yanık elektronik posta köşelerinden
dalıp gidiyorum
yosunların kimsesizliğine
balık oluyorum
sanki hiç olmamış gibi
o mavi rengi anımsamıyorum artık
ne okuyorum sonrasında
ne de yazabiliyorum sana
sen anlatıyorsun
ben iki elimi bırakıp yangın yerinde
yani yüreğimde hiç yazmayan
bir kalemin alışılmadık gölgesinde
her geçen gün büyüttüğüm sevgimle
sana geliyorum
martıya sor,anlatsın
anlatsın kaç iklimi
sırtımda taşıdığımı sana
bilmezsin biliyorum…
Nurcan Çakır
08/04/2010